25 Eylül 2007 Salı

Abdürrahim Karakoç



1932 yılının Nisan ayında Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya gelen Karakoç’un şiir merakı küçük yaşlardan gelmektedir. Şiire merakının bir sebebi de ailesinde dedesi, babası ve kardeşlerinin şair olmasıdır.

İlk yazdığı şiirleri 2 kitap olacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 1964 yılında ”Hasana Mektuplar" ismi altında kitap haline getirdi.

1958 yılında bulunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi ve 1981 Mart ayında emekli oldu.

Şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele alan şair, şiirleri yüzünden otuza yakın mahkemeye verildi fakat hepsinden beraat etti. 1985 yılından beri gazetecilik yapan Karakoç, bir ara politikaya girdi ve ayrıldı.

Yayınlanmış şiir kitapları:

Hasan'a Mektuplar (1965), Eli Kulakta (1969), Vur Emri (1973), Kan Yazısı (1978), Suları Islatamadım(1983), Beşinci Mevsim(1985), Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu(1994), Yasaklı Rüyalar(2000), Gökçekimi(2000), Gerdanlık - I (2000), Gerdanlık - II (2002), Parmak İzi(2002).

ACABA

Uyuyan göllere ay ışığında

Sevginin resmini çizsem kim anlar?

Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında

Yağmurun saçını çözsem kim anlar?

Bir mekan kaplamış ne varsa nerde

Kendi ötesini saklar her perde

Sonsuzluğun sona erdiği yerde

Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?

Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası

Eklenir yarama her dost yarası

Et oldum bıçakla kemik arası

Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?

Doğumda yalan var, ölümde gerçek

Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek

Kırık gönülleri toplayıp tek tek

Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?

Gün geldi zamanı gömdüm kabire

Dağ oldu aklımın verdiği fire

Bağlasam telaşı çelik zincire

Sabrın derisini yüzsem kim anlar?

İçte deprem olur dışın düğümü

İhlâssız çözülmez işin düğümü

Aklımdan geçeni, düşündüğümü

Okusam kim dinler, yazsam kim anlar?

AÇIK DİLEKÇE

Görmediğim bir bambaşka durum var

Sizin şehrin kızlarında savcı bey.

Yaklaşanı tâ yürekten vururlar

Kan kokuyor gözlerinde savcı bey.

Gayeleri gönül kırmak dal gibi

Bakışları çifte faul bal gibi

Ülkeler fethetmiş bir kral gibi

Gurur dolu pozlarında savcı bey.

Kaş yaparken, göz çıkarır elleri

Çok silâhtan tesirlidir dilleri

Hayret ettim, bir tuhaf ki hâlleri,

Poyraz eser yüzlerinde savcı bey! .

Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz

İlk görüşte avladılar habersiz

Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz

Kebap oldum közlerinde savcı bey! .

Bölüştüler gönlüm ile aklımı

Davacıyım, ara benim hakkımı...

Bir yol göster, haksız mıyım, haklı mı?

Yorulmayım izlerinde savcı bey.

ALIŞKANLIK

Bu kirli düzenin düzenbazları

Azrail'e rüşvet vermeyi dener

Ölünce dünyanın en kurnazları

Torpille cennete girmeyi dener

ANADOLU

Seni çok sevenler(!) çok örseledi

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Açların çalıştı, tokların yedi

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Yanan hep sen oldun, yakılan sensin

Ruhuna çiviler çakılan sensin

Şekilden şekile sokulan sensin

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Sınırlar çizildi rüyalarına

Yasaklar konuldu dualarına

Hangi sesler hâkim semalarına

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Ahlat’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun

Evladın, âşığın, yiğidin mahzun

Tebessümün mahzun, ağıtın mahzun

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Metrûk manastırlar ihya olmakta

Hüzün, camilere mahya olmakta

Yadlar başımıza kâhya olmakta

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Üzerinden hak, adalet silindi

Hayâ zırhı delik delik delindi

Bu zelil duruma nasıl gelindi? ! .

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Dün şehit kanıyla sulanan sensin

Bugün alkollere belenen sensin

Düşmandan sadaka dilenen sensin

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Şehit torununa “sen sus” diyorlar

“Vatan sevmek bize mahsus” diyorlar

Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Hariçten gelenler köprüyü tutmuş

Dost karşı kıyıda seni unutmuş

Hınzır yeller yaprakların kurutmuş

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

“Biraz azim, biraz gayret” derim ha

“Delinir karanlık, sabret” derim ha

“Şanlı mazi döner elbet” derim ha

Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

ANADOLU GEZİSİ

Ter kokuyordu Çukurova tarlaları,

Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan;

Ekin biçiyordu yalın ayaklı köy kızları

Elleri kabarıyordu oraktan.

Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu;

Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu.

ANADOLU SEVGİSİ

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,

Hele boz dumanlar çekilsin de gör.

Her haftası bayram, her günü düğün,

Hele yaylalara çıkılsın da gör.

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;

Kağnılar yollarda, yoncalar dizde...

Saydıklarım damla değil denizde,

Hele bir ekinler ekilsin de gör.

Görmedin sen bizim mavi suları,

Karlar eriyince kırar yuları...

Köpük olur beyaz, sel olur sarı;

Hele taştan taşa dökülsün de gör.

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,

Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.

O kirli kabukta, o en temiz iç;

Hele bir yakından bakılsın da gör.

Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,

Sevgiyi bulasın, yakına gel ki...

Kalıplar gerçeği göstermez belki

Gönül perdeleri sökülsün de gör.

ARAMIZDAKİ FARK

Sen dünden gelirsin, ben yarından gelirim

Doğmadık bebekler diyarından gelirim.

Sen müebbet inkârda kılmışsın kararı

Ben Kalubelâ’nın ikrarından gelirim.

AŞK HİKAYESİ

Başımdan bir kova sevda döküldü

Islanmadım, üşümedim, yandım oy!

İplik iplik damarlarım söküldü

Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana

Anladım ki kendi gönlüm dar bana

Alev dolu bardakları yâr bana

Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım

Ne zamana, ne kendime alıştım

Kırk senede yedi hasret bölüştüm

Yedi dünya bana düştü sandım oy!

Gönül şahinimi yordum gerçeğe

Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe

Teselliden kanat kırdım gerçeğe

Tecellinin sinesine kondum oy!

AYIP

Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,

İki gözüm pınar oldu gel gayrı.

Elim değse akan sular tutuşur

İçim dışım yanar oldu gel gayrı.

Ayların sırtında yıllar taşındı,

Sanma ki garibi eller düşündü.

Bebekler evlendi, yollar aşındı

Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.

Hesap et, gideli sen gurbet ile

Otuz ay tutuldu kolay mı dile?

Hapisler, sürgünler, esirler bile

Sılasına döner oldu gel gayrı.

Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu,

Saat isyan etti, takvim kudurdu.

Hasret hançerini bağrıma vurdu

yüreciğim kanar oldu gel gayrı.

Emeği boşadır yuvasız kuşun...

Nerdeyse toprağa değecek başın.

Beni düşünmezsen kendini düşün

Herkes seni kınar oldu gel gayrı.

AYNANIN İKİ YÜZÜ

Bir, zirvede habire şiştikçe şişene bak

Bir, tabanda her adım yıkılıp düşene bak

Bir, ülke yansa bile yan gelip yatanlara

Bir, yangın söndürmeye çarıksız koşana bak.

AYNALARIN ÖTESİ

Her ne kusur varsa, geçen zamanda;

Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr.

Mecnunlar Mevlâ’yı bulursa canda,

El olur Leyla’lar elâ gözlü yâr.

Güzel açar güzelliğin sergisin

Gün ağartır kara saçın örgüsün..

Muhabbet faslında ölüm türküsün

Kim söyler, kim çalar elâ gözlü yâr.

Eştikçe iş çıkar işin içinde;

Gençliği hasret yer sevda göçünde.

Bilmez misin, dört mevsimin üçünde

Kar olur yaylalar, elâ gözlü yâr.

Alı al, yeşili yeşilde ara;

Ahirete gider kalpteki yara..

Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,

Dökülen ayvalar elâ gözlü yâr.

Vakit dolar, nakit biter kasanda..

Sevgi bir kitaptır gönül masanda;

Okusan da olur, okumasan da...

Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr.

Kan kokuyordu doğunun çimenli yaylaları;

Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan.

Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları;

Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan.

Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu;

Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu.

Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları;

Oynak havalar döküyordu parmaktan.

Buz gibi bir soğuk biçiyordu baharı;

Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan.

Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu.

Bekârlar kahvesinde bir adam uyuyordu.

Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları;

Körpe bedenler soyuluyordu ahlâktan.

Tedirgin etmişlerdi bizim havaları;

Yadırgı sesler geliyor plâktan.

Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu;

Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.

AYRILIK HAVASI

Ben nefret eyledim sizin gerçekten

Yalanı severim, yalanı gayrı..

Tiksindim bülbülden, gülden, çiçekten

Yılanı severim, yılanı gayrı..

'Sapıtmış bu' diye beni yeriniz

Hakkımda bin türlü hüküm veriniz

Omuzumda yüktür dirileriniz

Öleni severim, öleni gayrı..

Uzun yaşamayı saymadım sanat

Kurda yürek oldum,kartala kanat

Oturup ağlayan korkağa inat

Güleni severim, güleni gayrı..

İyinin ardından 'kötü' demezdim

Kötünün elinden ekmek yemezdim

Birlikten kopana selâm vermezdim

Böleni severim, böleni gayrı..

Yıllarca boş yere canımı sıktım

Nihayet yol buldum, çığırdan çıktım

'Bey'den, 'efendi'den, 'sayın'dan bıktım

'Ulan'ı severim, 'ulan'ı gayrı..

Hiç yorum yok: