25 Eylül 2007 Salı

Ahmet Kutsi Tecer


4 Eylül 1901'de Kudüs'te doğdu. 1929'da İstanbul Darülfünunu Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Bir süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan ve Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi üyeliğinde bulunduktan sonra 1942-1946 döneminde milletvekili seçildi. 1949-1951 arasında öğrenci müfettişi olarak Fransa'da bulundu. 1950'de Unesco Merkez Yönetim Kurulu üyeliğine getirildi. Türkiye'ye döndükten sonra, emekli olduğu 1966 yılına kadar İstanbul'da öğretmenlik yaptı. Tecer edebiyata şiirle başladı.


Şiirleri 1921'den sonra Dergâh ve Milli Mecmua gibi dergilerde çıktı. Daha sonra Varlık, Oluş, Yücel ve Ankara Halkevi'nin çıkardığı, kısa bir süre de kendisinin yönettiği Ülkü gibi dergilerde şiirlerini yayınladı. Şiirlerini 1932'de Şiirler adlı kitabında topladı. Bu kitabın yayınından sonra yazdıkları yalnızca dergilerde kaldı. Şiirlerini hece ölçüsüyle yazdı. Daha sonra başladığı oyun yazarlığında da milli değerlere önem vermiştir. İlk ve en önemli oyunu Köşebaşı'nda Batı'ya özenenleri eleştirir. 1961'de sahnelenen son oyunu Satılık Ev yayımlanmamıştır. Çoğunluğu dergilerde olmak üzere Halk edebiyatı ve folklor konularında çeşitli incelemeleri de vardır. 23 Temmuz 1967'de İstanbul'da öldü.


Şiir: Şiirler, 1932

ANNELER

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:

- Tenimde bir yara işler gibisin

Titrerim rüzgarlar keder vermesin.

Anneler beşikten der çocuğuna:

- Acını görmesin gözüm alemde

Teselli demeksin bana son demde.

Bütün ümitleri yel alır gider

Tomurcuk açılır, sel alır gider

Anneler büyütür, el alır gider.

BAŞBAŞA

İşte bir vazoda açmış iki gül

İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz.

Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül

Saksıya baktıkça içimde bir haz.

Dışarda fırtına, uğultu, tipi

Odada sessizlik tutulur gibi.

İşte o da geldi, evin sahibi

Oturduk, eskiden konuştuk biraz.

Dışarda fırtına, tipi... Yerler kar

İçerde başbaşa iki bahtiyar.

Onları ısıtan eski bir bahar

Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz.

BESBELLİ

Besbelli ölümüm sabahleyindir.

İlk ışık korkuyla girerken camdan,

Uzan,başucumda perdeyi indir,

Mum olduğu gibi kalsın akşamdan.

Sonra koş terlikle haber vermeye,

'Kiracım bu sabah can verdi' diye,

Üç beş kişi duysun ve Belediye,

Beni kaldırmaya gelsin odamdan,

Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut,

Sen de eller gibi adımı unut,

Kapımı birkaç gün için açık tut,

Eşyam bakakalsın diye arkamdan.

BİR GÜN EDİRNEYE GELİRSEN

Bir gün Edirne’ye gelirsen eğer,

Beni bulamazsan hiçbir tarafta,

Bari ayağını çabuk tutuver,

İnan, bekliyorum seni Arafta.

Ne sağa, ne sola kımıldamadan;

Bana sensiz cennet bile cehennem.

Cennete giremem orada yoksan

Cehenneme ise gitmek istemem.

Eğer oyalarsa seni Edirne,

İstemezse gönlün ayrılmak oradan,

İnansam beni de özlediğine,

Ben de Edirne’ye dönerdim, inan.

BİR TOPRAK İŞÇİSİNE

Sen omuzunda yorgan, elinde torban,

Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,,

doğduğundan beri sen, anan, baban,

Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci,

Sen, anan ve baban... Siz topraksızlar,

Sizi ben tanırım uzun yollardan.

Size en yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

Ekip biçtiğiniz toprak sizindir,

Sizindir zorluğu, derdi, mihneti.

Sizin çektiğiniz derde dar gelir,

Tanrının ambarı olsa cenneti.

Ve cennet, dünyanın kurulduğundan

Beridir Tanrı’nın düşüncesidir.

Sen sabrını yere çaldığın zaman

Bu güzel hulyadan Tanrı ürperir.

Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar,

Sizin toprağınız size bu vatan.

ÇINGIRAK

Bir gün parmaklığa elin varmadan,

Bir titreyiş gibi çalar çıngırak.

Mevsimler geçtikten sonra aradan,

Bu ses beni bir gün çağırsın, bırak...

Kumluktan serperken dallar başına,

Geç hızla, merdiven gelir karşına,

Eşikten atlarken ayak taşına,

Bu sesler içimde yer etsin, bırak...

İt, işte önünde kapım, aralık,

HALAY

Çekin halay, çalsın durmadan sazlar

Çekin ağır ağır, halay düzülsün.

Süzülsün oyunlar, süzülsün nazlar

İnce beller, mahmur gözler süzülsün.

Tutun kızlar tutun, birleşsin eller

Çalın sazlar çalın, kırılsın teller.

Dönün kızlar dönün, kıvrılsın beller

Uzun, siyah saçlar tel tel çözülsün.

Bakışlar saçılsın kirpiğinizden

Kayan yıldızlar gibi geceki izden

Etekler içinde naz eden dizden

Üzülsün bu deli gönlüm üzülsün.

ILGAZ DAĞLARINDAN

Siz, ağaçlar, elbet beni bildiniz,

Ben sizden ayrılmış yürür bir dalım.

Ey çamlar, köknarlar, ey yeşil deniz.

Ben kendi kendini sürür bir dalım.

Kırığım, içimden çıkmaz bu acı,

Gün oldu başıma hasretin tacı,

Düşündüğüm zaman asıl ağacı,

İçimi yalnızlık bürür bir dalım.

Ne sert kış ne gümrah ve gölgeli yaz,

Ne ılık meltemler, ne keskin ayaz.

Mevsimler derdime bir şifa olmaz,

Ben kökünden kopmuş çürür bir dalım

Oda bıraktığın gün kadar ılık,

Bir ince su sesi gibi lık, lık, lık,

Gönlünden nedamet boşansın, bırak...

Hiç yorum yok: